Müzik

31 Ekim 2007 Çarşamba

Sana Geliyorum

Görmeden, doğduğum gecenin seherini,
Ellerim değmeden anama
Ve günah izi yokken dudaklarımda,
Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırılçıplak...

Bir garip ağaç oldum aşk ülkesinde,
Köklerim sığmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak.
SANA geliyorum SANA
Dal-budak...

Ne bir dürüm ekmek var heybemde,
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazen yürüyerek, bazen koşarak,
SANA geliyorum SANA
Yalın ayak...

Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana.
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ıpıl ıpıl yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak...

Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş mânâ.
Habibin hakkına, İsmin hakkına
Af dilemek için ağlayarak,
SANA geliyorun SANA
Ya HAKK...
Abdurrahim Karakoç
Ahiret Yolu

Sokakta sâde bir "âmîn!" sadâsıdır gidiyor:
Mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.

Basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,
Başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût;


Denildi: "Fâtiha! ; âmîni kestiler bu sefer,
Göğüsler inledi, derken, açık duran eller,

Hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;
Deminki zemzemeler bir zaman için dindi.

Duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu,
Diyordu:
- Söyleyin Allâh için şu merhûmu,
Nasıl bilirsiniz ey Müslümanlar?
- İyi biliriz!
-Yarın huzûr-i İlâhîde toplanıp hepiniz,
Bu yolda hüsn-i şahâdet edersiniz ya?
- Evet!
- İmâm efendi, helâllik da iste, merhamet et...
- Helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı.
- Helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı!

Cemâatin yüreğinden kopup "helâl olsun!"
Nidâ-yı saffeti, birden cenâze, ah-ı derûn,

Misâli uğradı evden; fezâda yükseldi.
İçerde başladı bir cûş-i nevhadır şimdi;

Baş örtüsüyle kadınlar gözüktü pencereden:
- Bıraktın öyle mi, en sonra kardeşim, bizi sen?

- Yıkıldı dostlar evim, barkım... Âh gitti kocam!..
- Dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam!

- Tamam otuz senedir komşuyuz da bir kerre,
Kızıp da "ey!" demiş insan değildi, hemşîre!

- Zavallı Remziye! Boynun büküldü evlâdım...
- Babam ne oldu?
- Baban... Öldü.
- Etme Ayşe Hanım,
Bu söylenir mi ya? Hicrân olur zavallı kıza...
- Ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsanıza...

Açın da cumbayı etrâfa baksın ağlamasın...
Göründü cumbada baktım ki tombalak, sarışın,

Sevimli bir küçücük kız... Beşinde ancak var.
Donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar,

Zavallının eriyen ruh-i bî-günâhı idi.
Benim o mersiye yâdımda ağlıyor ebedî.

Sefine pâre ki: sırtında mevc-i bî-hissin,
Yüzer... Önünde ademden nişâne bir engin,

Çeker durur onu sâhil-cüdâ açıklarına;
Bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlayana?

Cenâze dûş-i cemâatte çalkalandıkça,
O tahta pâreye benzerdi, düşmüş emvâca.


Nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını?
Nasıl görür ki yetîmin huruş eden yaşını?

Bu hây ü hûy-i kıyâmet-nümûn içinde söner,
Samîm-i hilkati sûzân eden enîn-i beşer.

Değilmiş öyle geniş nâlenin hudûdu meğer:
Sokak bitip dönülürken kesildi mâtemler.

O tahta pâre-i câmid, o iğbirâr-ı samût,
Güzer-gehindeki eşbâhı bir mehîb sükût

İçinde haşr ederek dalgalarla seyrediyor;
Zemîne bakmıyor artık semâ deyip gidiyor.

Bu mahmilin neye sık sık değişsin efrâdı?
Suâli fikre büyük bir hakîkat anlattı:

Evet bekâ ezecek cism-i zâr-ı fânîyi,
Vücûd çekmiyecek ömr-i câvidânîyi,

Bu bâr-ı müdhişin altında titreyip dizler,
Dayanmıyor üç adımdan ziyâde dûş-i beşer!

Ağır ağır gidiyorken cenâze kâfilesi,
Nihâyet oldu musallâ birinci merhalesi.

Çıkınca üstüne son minberin hatîb-i memât,
Açıldı dîde-i im âna perde perde hayât.

Senin en son serîrindir şu bî pervâ uzanmış taş;
Ki nermin hâb-gâhından çıkar, bir gün vurursun baş!

Elinde yok halâs imkânı, mâdâme l-hayât uğraş...
O, mutlak sedd-i râhındır, aşılmaz.. Muktedirsen aş!

Musallâ: Müncemid bir mevcidir eşk-i yetîmânın;
Musallâ: Ahıdır, berceste, mâtem-zâr-ı dünyânın;

Musallâ: Minber-i teblîğidir dünyâda, ukbânın;
Musallâ-: Ders-i ibrettir durur pîşinde, irfânın.

Bu minberden iner nâsûta en müdhiş hakîkatler,
Bu yerden yükselir lâhûta en hâlis kanâ atler.

Civârından geçer zulmette bî pâyan hayâletler:
Kefen-ber-dûş geçmişler, kalan üryan sefâletler!

Babam, kardeşlerim, evlâdım, annem... Belki bunlardan
Muazzez bildiğim kıymetli birçok yâr-ı can el ân

Bu taştan atfeder zanneylerim dünyâya son im ân...
Benim rûhum bu heykelden duyar hâmûş bin efgân!

Serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ;
Müşeyyed bürc ü bârûlar düşer bir bir, bu taş hâlâ,

Zamânın dest-i tahrîbiyle, durmuş, eyler istihzâ;
Bütün mevcûda hâkim bir adem timsâlidir gûyâ.

Namaz kılındı; duâ bitti. Kârban, yoluna
Düzüldü taht-ı memâtın girip birer koluna.

Yarım sâat henüz olmuştu. Yolcular durdu;
Demek ki; komşusu dünyânın âhiret yurdu.

Cenâze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra,
Sokuldu servilerin ortasında bir çukura,

Atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur
Kabardı toprağın altında bir an, bir ur!

Evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini,
Dönün de arkadakinden sorun fecâ atini·

Sükûn içinde uyurken şu bir yığın toprak
İlel ebed o küçük rûh çırpınıp duracak!...
Mehmet Akif Ersoy

1 Ekim 2007 Pazartesi

UYAN

UYAN
BAKSANA KİM BOYNU BÜKÜK AĞLAYAN?
HAKK-I HAYATIN SENİN EY MÜSLÜMAN!
KURTAR O BİÇAREYİ ALLAH İÇİN,
ARTIK ÖLÜM UYKULARINDAN UYAN!


BUNCA ZAMANDIR UYUDUN, KANMADIN;
ÇEKMEDİĞİN KALMADI, USLANMADIN.
ÇİĞNEDİLER YURDUNU BAŞTAN BAŞA,
SEN YİNE BİR KERRE KIMILDANMADIN!


NİNNİ DEĞİL DİNLEDİĞİN VELVELE...
KÜKREYEREK AKMADA MÜSTAKBELE,
BİR EBEDİ SEL Kİ ZAMANDIR ADI;
HAYDI KATIL SEN DE O COŞKUN SELE.


KARŞI DURULMAZ, CEREYAN SİNE-CAK...
VARSA DURANLAR OLUR ELBET HELAK.
DALGALARIN ANLAMADAN SEYRİNİ,
GÖZ GÖRE GİRDABA NEDİR İNHİMAK?


DEHŞET-İ MAZİYİ GETİR YADINA;
KİMSE YETİŞMEZ YARIN İMDADINA.
MERHAMETİN YOK DİYELİM NEFSİNE;
MERHAMET ETMEZ MİSİN AVLADINA?


BEN ONU DÜNYAYA GETİRDİM ....DİYE,
KALKIŞACAKSIN DEMEK ÖLDÜRMEYE!
SEVK EDİYORMUŞ MEĞER İNSANLARI,
HAKK-I ÜBÜVVET DE BU CANİLİĞE!


DOĞRU MUDUR YE'S İLE OLMAK TEBAH?
YOK MU GELİP GAYRETE BİR İNTİBAH?
BEKLEDİĞİN SUBH-U KIYAMET MİDİR?
GÜN BATIYOR,SEN ARIYORSUN SABAH!


GÖZLERİ MAZİYE BAKAN MİLLETİN,
ÖMRÜ TEMADİSİ OLUR NEKBETİN.
KARŞINA MÜSTAKBELİ DİKMİŞ HUDA,
GÖRMEYE, LAKİN DAHA YOK NİYETİN!


EY KOCA ŞARK, EY EBED' MESKENET!
SENDE KIMILDANMAYA BİR NİYYET ET.
KORKUYORUM GARB'IN ELİNDEN YARIN,
KALMAYACAK ÇEKMEDİĞİN MEL'ANET.


HAKK-I HAYATIN DAHA ÇİĞNENMEDEN,
KAN DÖKEREK ALMASIN MERD İSEN.
ÇÜNKÜ BUGÜN ORTADA HAK SAHİBİ,
BİR KİŞİDİR:''HAKKIMI VERMEM!'' DİYEN

MEHMET AKİF ERSOY

Afedersin

 https://youtu.be/qF26mrXphQE?si=W1sqsQZUGVL07OsZ Bayramdı!..