24 Aralık 2009 Perşembe

AŞURE GÜNÜNÜN ÖNEMİ VE DEĞERİ

26.12.2009 Cumartesi günü,

Hicrî takvimin ilk ayı olan Muharrem’in onu, yani Aşûre günüdür. İslâm’da önemli bir yeri olan Aşûre gününde çok mühim hadiseler meydana gelmiştir.

Bazıları şunlar:

Meleklerin ve Cebrail Aleyhisselâm’ın yaratılması,
O gün, 10 kişiye selâm vermeli veya bir kişiye 10 selâm vermeli, mümkünse gusletmeli, yapılabildiği kadar hayır hasenatta bulunmalı, küçükler, bilhassa yetimler sevindirilmeli, hiç olmazsa 2 rekât namaz kılarak bu ümmetin hidayet ve selâmeti için dua etmelidir.

Göklerin (yıldızların, seyyârelerin) ve yerin (dağların, denizlerin) yaratılması ve yeryüzüne ilk defa yağmur yağması,
Adem Aleyhisselâm’ın yaratılması, cennete konulması ve sonra tevbesinin kabulü,
İdris Aleyhisselâm’ın göklere kaldırılması,
Nuh Aleyhisselâm’ın gemisinin Cudi Dağı üzerinde karaya oturması,
İbrahim Aleyhisselâm’ın doğumu ve Nemrud’un ateşinden kurtulması,
Musa Aleyhisselâm ve kavminin, Kızıldeniz’in yarılıp yol olmasıyla Firavun’un şerrinden kurtulması ve Firavun ve askerlerinin boğulması,
Eyüb Aleyhisselâm’ın hastalıktan şifa bulması,
Yunus Aleyhisselâm’ın balığın karnından kurtulması,
Davud Aleyhisselâm’ın tevbesinin kabulü,
Süleyman Aleyhisselâm’a saltanat verilmesi,
Yusuf Aleyhisselâm’ın kuyudan çıkarılması,
Yakub Aleyhisselâm’ın gözlerinin açılıp tekrar görmeye başlaması,
İsa Aleyhisselâm’ın göklere kaldırılması,
Hz. Hüseyin Efendimiz’in şehid edilmesi.


Kıyamet de Cuma gününe rastlayan bir Aşûre günü kopacaktır.
Ramazan orucu farz kılınmadan önce, sevgili Peygamberimiz, Aşûre günü oruç tutarlardı. Hatta o zamandaki müşrikler bile Aşûre gününün değerini bilir ve o gün oruç tutarlardı. Peygamberimiz (sav) Medine’ye hicret ettiğinde, oradaki Yahudilerin oruç tuttuklarını gördü. Niçin oruç tuttuklarını sordu. “Bugün, Hz. Musa’nın Firavun’un şerrinden kurtulduğu gün olduğu için, ona şükür olarak tutuyoruz” dediler. Peygamberimiz, “Musa’ya uymaya biz sizden daha lâyıkız” dedi. Ashabına, o gün herkesin oruçlu bulunmasını buyurdu. Hatta günün o saatine kadar bir şey yiyip içmiş olanlara bile o saatten sonra akşama kadar oruçlu kalmalarını emretti. Bu iş üzerinde o kadar durdu ki, Medine’de tellal çağırtarak ilan ettirdi.

Ashabtan birisi, “Biz Aşûre günü çocukların bile oruçlu kalmaları için, onları pamuktan oyuncaklarla akşama kadar oyalıyorduk” buyuruyor.
Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, Aşûre orucu nafile olarak kaldı. Ancak, sadece Aşûre günü tek olarak oruç tutmak mekruh olduğundan, 9. gün de oruç tutmalıdır. 9. gün geçmişse, 10. ve 11. gün tutulur.
Aşûre günü eve ufak tefek bir şeyler alınırsa, bir sene boyunca o evde bereket olur. İslâm büyüklerinden Süfyâni Sevrî Hz., “Biz bunu denedik ve aynen böyle olduğunu gördük” buyuruyor.
O gün, 10 kişiye selâm vermeli veya bir kişiye 10 selâm vermeli, mümkünse gusletmeli, yapılabildiği kadar hayır hasenatta bulunmalı, küçükler, bilhassa yetimler sevindirilmeli, hiç olmazsa 2 rekât namaz kılarak bu ümmetin hidayet ve selâmeti için dua etmelidir.
Aşûre gününe ait güzelliklerden birisi de, Aşûre çorbası pişirip konu-komşuya dağıtmaktır. Böylece, insanlara ikram sevabı kazanılmış olur. Rivayet edilir ki, Hz. Nuh’un gemisi Cudi Dağı üzerinde karaya oturduğunda, gemide ne kadar yiyecek varsa onları karıştırıp pişirmişler, o gün bir bolluk olmuştur. Aşûre çorbası işte o günün bir nevî tekrarlanması, yâd edilmesi, hatırlanması mânâsını taşır.
Bu günde aile büyüklerine düşen bir başka vazife de, tarihte Aşûre gününde cerayan eden hadiseleri bilebildikleri kadar çocuklarına anlatmaktır. Takdir edilir ki, geçmişimizi çocuklarımıza anlatmak, vazifelerimizin en büyüklerindendir.

Aşûre gününün hayırlara vesile olması dileklerimle… (alıntıdır)

20 Aralık 2009 Pazar

dinle_UNUTTUĞUM_Umuttum-unutuldum_

Yüzün nerde?
Unuttum yüzünü, şeklini ve
herşeyinle seni!
Dermansız derdim oldun da yine kalbim
hep yakazada yaşıyor
sıcaklığını
Yaşayan ve ölmeyen
şimdi
yarın
yaşayacak....

Gözyaşı riya
ile birlikte olmaz
Şahidim gözyaşlarım

Sahi sen serçeleri
seviyor muydun?
Hani küçücük kuşları ?

Hayır mı?
Tevafuk,
ben de sevmem!

19 Aralık 2009 Cumartesi

Sevgiliye kavuşma günü

Hayatı anlamak, ölümü anlamaktan geçiyor. Ölümü nasıl anlıyor ve anlamlandırıyorsanız, hayatı da öyle anlar ve anlamlandırırsınız. Dolayısıyla, “hayat nedir?” sorusuna, “ölüm nedir?” sorusundan yola çıkarak cevap aramak mümkündür.
Ölümü son olarak görenler, her şeyi hayatta yaşamanın yollarını arayacaktır. Bu hayat içinde başlayan ve yine hayat içinde biten bir yaşama alanıdır.
Özetle, yaşarsınız biter. Hayat biter, siz de bitersiniz. Bitiş ve tükeniş…
Bizim hayat anlayışımızda, bitip ve tükenme yok. Bitmeyen ve tükenmeyen bir hayat… Zira ölüm, nihai bir son değil, yeni bir başlangıç, yeni bir doğumdur.
Mevlana, bize ölümün doğumdan da öte, kavuşma olduğunu öğreten büyük bilgedir. Onun nazarında ölüm, düğün günüdür. Bir bitiş değil, bir tükeniş değil, yeni bir başlangıç, yeni bir hayat. Bu hayatın adı, ahret hayatıdır… Ölüm, dünya hayatından ahret hayatına yolculuktur.
Mevlana, Mesnevi’de hep bu yolculuğu anlattı bize. O yüzden her bir mısrasında yeni bir başlangıç, yeni bir doğum vardır. Okunan her satırda canlanır, şenlenir, yeniden yeniden çoğalırsınız. Çünkü Mesnevi’nin her satırında sevgiliye kavuşmanın coşkusu vardır. Mesnevi bu coşkuyla yazılmıştır.
Asırlardı bu topraklarda Mesnevi okundu. Mesnevi, dirlik ve düzenimizi sağlayan en önemli metinlerden biriydi. Sevmeyi, inanmayı, insan olmayı öğreten büyük bir metin!
Bu metni okuyarak büyük bir medeniyet kurduk.
Şimdi yeniden kendimize gelmek, hayatı anlamlandırmak için yeniden onu okumaya başlamanın zamanı gelmiştir.
Kavganın gürültünün, sömürünün, ayrıştırıcı ve parçalayıcı bakışın bütün bir âlemi sardığı şu günlerde Mesnevi’ye ihtiyacımız var.
Ayrımı gayrımı yok etmek, insanca yaşamak, insanlığımızın farkına varmak için Mesnevi’ye ihtiyacımız var.
Kavuşma gününün, düğün gününün coşkusuna ermek için yeniden Mesnevi’ye başlamaya ihtiyacımız var.
Yeniden, yeniden Mesnevi’ye başlamak... Okumak, anlamak ve hayatı anlamlandırmak!
http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=25970
Bilal Kemikli

11 Aralık 2009 Cuma

BESMELENİN FAZİLETİ

Peygamberimiz (s.a.v.): "Kim ki bir işe, Allah'a hâmd etmek ile başlarsa, o işi, mutlaka hayırlı ve verimli olur. Allah'a hâmd etmek ile başlanılmayan her şey, bereketi kesilmiş veya noksan bir şeydir.
Birgün Mescid-i Nebevi'de Ashab-ı Kiram toplanmışlar, derin bir vecd ve huşu içinde Allah'ın Rasulünü dinlemekteydiler. Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz de Al-i İmran Sûresi'nden: (Muhtaçlara, fakirlere, kimsesizlere) sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe cennete eremezsiniz. "Allah yolunda her ne harcarsanız muhakkak Allah onu bilendir." meâlindeki ayet-i kerimeyi okuyordu.
Ayet-i Kerimeyi büyük bir dikkat ve hassasiyetle dinleyenlerin içinde Ebu Talha da bulunuyordu. Bu zat, derin bir vecd ve huşu içinde ayet-i kerimeyi dinledikten sonra ayağa kalkarak bütün zenginlere, kıyamete kadar gelecek servet sahiplerine ders veren şu ibretli sözleri söylüyor:

- Ya Rasulallah, benim servetim içinde en kıymetli ve bana en sevgili olan, işte bu şehrin içindeki sizin de bildiğiniz bahçemdir. (İçerisinde 600 tane hurma ağacı bulunan çok kıymetli Beyruha adı verilen bir hurma bahçesi.) Buradan itibaren Allah rızası için Allah'ın Rasulüne bırakıyorum. İstediğin gibi tasarruf eder, dilediğiniz fakire verebilirsiniz."
Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz:
"- Bak hele, o kârlı maldır, o kârlı maldır. Söylediğini kabul ettim. Ben isterim ki onları akrabalarına vakfet (faydalansınlar)" buyurdu.
Ebu Talha bu durumu hanımına anlattığı zaman, o mü'mine kadın:
- Allah senden razı olsun Talha. Etrafımızdaki fakirleri gördükçe aynı şeyi düşünüyordum da bir türlü söyleyemiyordum sana. Allah hayrınızı kabul buyursun" cevabını vermişti. (Tarihin Şeref Levhaları, A. Şirin, s.22).
"... Haydi Namazı kılın. zekatı verin ve Allahu Teâlâ'ya sarılın; Sahibiniz O'dur. Ne güzel sahib ve ne güzel yardımcıdır O." (Hac:78)

10 Aralık 2009 Perşembe

DUA

Rabbimiz, çaresizlikle kıvranırken dahi ümitle çarpan sinelerimize, yaşlarla dolan gözlerimize, hacâletle kızaran yüzlerimize şefkatle teveccüh buyur, bir kez daha kapı kullarını bağışla.
Bizi Senden razı eyle Rabbim. Sen beni kendine razı edinceye kadar yaşat. Ve razı olduğun anda canımı al. Ki ölüm Senden razı olmanın ve Senin rızanı kazanmanın adı olsun.
Ey Rabbim, yaptıklarımdan utanıyorum. Senden, her şeyi Bilen, Gören ve İşiten'den utanıyorum. Beni başkalarının önünde mahcup etme. Settar ismini örtüm, Gaffar ismini sığınağım eyle.
Sen bana ne güzel Vekilsin Rabbim, yokluğunda, aczimde, unutulmuşluğumda, yitikliğimde, çaresizliğimde Seni Vekil ediniyorum.
Varlığıma Sen Kefilsin.

***** Amin. ****

7 Aralık 2009 Pazartesi

YazıYoRum__

Kader örmüş ağlarını ...

Sessiz kalışım çığlık atmadığım anlamına gelmez!
Sessizliğim sensizlikten değil
Senle dolduğumdan sessizim şimdi!
Kelimelerle, saçma sapan cümlelerle yoruyorsam şimdi seni
Bilmelisin ki bu hayatımın son demlerinin kocaman çığlıklarıdır...
Bilmelisin aşk bitmez aşık biter...
Biten olmayı bitiren olmaya tercih edişim alnımdaki çizgiden...
Gün gelecek ölüm dirilecek tende..
Gün geldi gelecek...

Nefret değil büyüyen...
Hasret hiç değil!

Ölüm ölüm diyorum ya.......
işte burada...

24 Ekim 2009 Cumartesi

Lâ tahzen / Üzülme..

Lâ tahzen / Üzülme..

Çünkü iyiliğin mükafatı on mislinden yedi yüz misline, kötülüğün karşılığı ise sadece mislince


Lâ tahzen / Üzülme..

Dünya, ne seçim, ne geçim dünyasıdır; dünya, bugün var yarın yok, imtihan dünyasıdır.


Lâ tahzen / Üzülme..

Hakk'ın rızâsına uygun düşen belâ, kulun sevgisini artırır.


Lâ tahzen / Üzülme..

Altın, ateş ile; iyi kul da belâ ve musibet ile tecrübe edilir. (Hz. Ali r.a.)


Lâ tahzen / Üzülme..

İnsanlar, başlarına gelen belâ ve musibetleri ondan daha büyükleriyle kıyas etselerdi, şüphesiz belâların bazısını âfiyet kabul ederlerdi.


Lâ tahzen / Üzülme..

Karşı karşıya kalabileceğin muhtemel bir musibet için en kötü ihtimal ne olabilir sorusunu kendine sor. Sonra bu muhtemel sonuca kendini alıştır, ona tahammül etme konusunda kendine telkinde bulun. "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" ayetini tedebbür ederek bu hali sakin bir şekilde iyimser bir tabloya dönüştürmeye bak.


Lâ tahzen / Üzülme..

- Şunu unutma yaşadığın günün sınırları içinde yaşamazsan sıkıntı ve kaygıların artacak demektir. Biraz daha açarsak; Sabaha çıktıktan sonra artık akşamı bekleme, akşama kavuşunca da sabahı bekleme. Ne maziye takıl kal ne de gelecek kaygısı içinde ol. Yani ânı yaşa.


Lâ tahzen / Üzülme..

- "İnne maal usri yüsran / Her zorlukla birlikte kolaylık vardır." Yani kolaylık zorluğun içinde saklıdır!.. Bir başka ifade ile; kolaylık; zorluk zannettiğimiz şeyin taa kendisidir!..


Lâ tahzen / Üzülme...

13 Ekim 2009 Salı

hep kahır!

Dur! bırak
Kaynasın kahvenin suyu
Bana istanbul'u anlat nasıldır
Bana boğazı anlat nasıldır
Haziran titreyişlerle, kaçak yağmurlar ardı
Yikanmış kurunur muydu o yedi tepe
Ana şefkati gibi sıcak güneşte
insanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be

Dur! bırak
Kalsın, açma televizyonu
Bana istanbul'u anlat nasıldır
Şehirlerin şehrini anlat nasıldır
Beyoğlu sırtlarından, yasak gözlerinle bakıp
Köprüler, sarayburnu, minareler ve haliç'e
Deyiver ki bir merhaba gizlice
İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be

Dur! bırak
Kımıldama, kal biraz öylece ne olur
Kokun İstanbul gibidir
Gözlerin İstanbul gecesi
Şimdi gel sarıl, sarıl bana kınalım
Gök kubbenin altında orda da beraber
Çok şükür diyerek yeniden başlamanın hayali
Hasretimin çölünde bir pınar gibi
İnsanlar gülüyordu de
Trende, vapurda, otobüste
Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle
Hep kahır, hep kahır, hep kahır
Bıktım be

12 Ekim 2009 Pazartesi

Bütün LEYLA'lara...

Ben artık Rabbime döndüm sakın bana gülme Leyla

Gerçek aşkı onda buldum, sakın bana kızma Leyla

Bu sevdanın adı başka, güzelliği tadı başka

Canlar feda böyle aşka, bunu düşün, anla Leyla

Artık çöller Rabbim için, gözde göller Rabbim için

Seçkin sözler Rabbim için, beni anla, ağla Leyla.


(Peki, kaç tane Leyla var ki?!!)

GÜL GAZELİ....

HAYAT ÇİLELERLE KAİMDİR...
BİZE KALDIRAMAYACAĞIMIZ YÜKÜ YÜKLEME YA RABBİ!
AMİN.

VERİLİR VE ALINIR
ÇOK ÇEŞİT HEDİYELER
KALBİM ELİMDE GELDİM
DİĞERİNDE DE BİR GÜL

5 Ekim 2009 Pazartesi

DOST

Dost acılarda, çilelerde gerekli
Dost zor günlerde gerekli
Yakınlığı, sevgisi
yürekte gerekli
Kötü günlerde olmamışsa eğer
İyi günde de olmasın, ne

gerekli

Sevmek gerekli, sevilmek gerekli
Dostla dost kalmak gerekli
Dost

hüzünlüyse bugün
Varıp yaren olmak gerekli

Yakından bile yakınsa

bu dost
Uzaktan el sallamak düşer mi
Dostluk bitti derse dost


O zaman bu diyardan gitmek gerekli

Yalnızlık Tanrı'ya mahsus değilmi
Zaten

boynum büküktü, iyice eğildi
Dermanım diye tutunmuşken dosta
Elimi koparıp

atman mı gerekti

Bir gün değil bana bin yıl gerekli
Dosta

doymam için, unutmam için
Yüreğim yüreğine çivilenmişken sımsıkı
Bir çırpıda

söküp atmak mı gerekli

Dostumun yokluğuna alışmam için
Yaşamam değil ölmem

gerekli
Dost çıkmışsa dost yüreğinden
Yelkovanı, akrebi durdurmak gerekli

Dostluk

hep akılda olmak ister, dost sevilmek
Ara sıra değil, daim

etmek gerek
Dostluk unutulursa tamamen
İşte o zaman, o zaman

kıyamet gerekli

14 Eylül 2009 Pazartesi

Kadir Gecesi

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Biz onu (Kur'ân'i) Kadir gecesinde indirdik.

2. Kadir gecesinin ne olduğunu sana haber veren oldu mu?

3. Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.

4. O gecede, her iş için Rablerinin izniyle melek­ler ve Ruh yere iner durur.

5. O gece, selâmettir, esenliktir. Fecrin doğuşuna kadar.

Âyetlerin Tefsiri

1. Biz bu mucize Kur'ân'ı, kadri ve şerefi yüce bir gecede indirdik. Tefsirciler der ki: Şerefi, yüceliği ve kadrinden dolayı bu geceye "Kadir gecesi" denilmiştir. Kur'ân'ın indirilmesinden maksat, Levh-i Mahfûz'dan dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra Cebrail (a.s.) onu yirmiüç senede yeryüzüne indirmiştir. Nitekim İbn Abbâs şöyle der: Yüce Allah Kur'ân'ı toptan Levh-i Mahfûz'dan, dünya semasındaki "Beytu'1-izze" ye indirdi. Sonra olayların vukuuna göre yirmiüç senede Rasulullah (s.a.v)'a parça parça indi.[2]



2. Ey Peygamber! Kadir ve şeref gecesini sana ne bildirdi? Bu, Kadir gecesinin şanının yücelik ve büyüklüğünü ifade eder: Hâzin şöyle der: Bu, o gecenin büyüklüğünü gösterme ve onun haberini din­lemeye teşvik yollu bir ifadedir. Sanki Yüce Allah şöyle buyurur: Onun kıymetini ve üstünlük derecesini sana bildiren, bilgine ulaştıran nedir?[3]

Bundan sonra Yüce Allah, Kadir gecesinin üç yönden üstünlüğünü an­lattı: [4]



3. Kadir gecesi şeref ve üstünlük bakımından bin aydan daha üstündür. Çünkü içinde Kur'ân-ı Kerîm'in indirilme şerefi sadece ona verilmiştir. Tefsirciler şöyle der: Kadir gecesinde yapılan iyi iş, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin ay içinde yapılan işten daha hayırlı­dır. Rivayete göre bir adam silah kuşanıp bin ay Allah yolunda cihâd etmiş­ti. Rasululah (s.a.v) ve müslümanlar buna hayret ettiler. Rasulullah (s.a.v) bunu ümmeti için de temennî ederek şöyle dedi: Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetlerin en kısa ömürlüsü, amel bakımından da ümmetlerin en azı kıl­dın. Bunun üzerine Yüce Allah ona Kadir gecesini verdi ve şöyle buyurdu: Kadir gecesi, sen ve ümmetin için, o adamın cihâd ettiği bin aydan daha hayırlıdır.[5] Mücâhid şöyle der: O gün ve gecede yapılan amel, tutulan oruç bin aydan daha hayırlıdır.[6] İşte bu Kadir gecesinin üstünlüğünün anlatıldığı birinci yöndür. [7]



4. Yüce Allah'ın, o seneden bir sonraki seneye kadar takdir ve hükmettiği her türlü iş için, melekler ve Cebrail (a.s) Rablerinin emriyle o gece yeryüzüne iner. İşte bu da, Kadir ge­cesinin üstünlüğünün anlatıldığı ikinci yöndür. Üçüncü yön ise şudur: [8]



5. Kadir gecesi, gününün başlangıcından tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmettir. O gece melekler mü'minleri selâmlar.

Yüce Allah, o gece insanoğlu için hayır ve selâmetten başka bir şey takdir etmez. [9]

___________________________________________
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/373.

[2] Bkz, Muhtasar-ı tbn Kesîr, 3/659; Kurîubî, 19/130

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/374.

[3] Hâzin, 4/275

[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/374.

[5] Bu, İbn Abbâs ve Mücâhid'den rivayet edilmiştir.

[6] Muhtasar-ı İbn Kesîr, 3/659

[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/375.

[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/375.

[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/375.

8 Eylül 2009 Salı

ŞiiRiM...

Dert dedim deva dedin
Oysa ki en büyük derdimdin
Sevdikçe sevdim
Yalan yok, sevdim.

Şiir dedim aşk dedin
Hey gidi Nisan hey!
Nisanda aylıktı hislerim
Nisanda yıllandı.

Şiirim, ezberimdesin
Hasretimsin ve dahası
Esirinim bilesin
Hayatımın anlamı
Herşeyimsin.

7 Eylül 2009 Pazartesi

Bir GüL__

Yürüdüğümüz dikenli yollarda gülleri görüp sevinmek varken dikenlerin batmasına ağlamak tam da biz insanların yapacağı iş!
Güller kokusu ve güzelliğiyle hayatı bizim için özel yapan insanlar için bir kere daha demet demet açıversinler...
Bu gül de benden Sana ey GÜL...



6 Eylül 2009 Pazar

YaraLı

Bir zamanlar....
Aşkı bilmeden aşık olmuş biri vardı!
Daha görmeden rayihasıyla sarhoş olduğu
tek şeydi aşk
Değerini bilmeyene, kendini bilmeyene verilemeyecek kadar
büyük
Nicedir gözler dolu
Kaç zamandır kokusunu aradığı
fakat burnunun tam ucunda olduğunu bilmediği(!)
Yaralı gönül aşkı
anlar mı? Sevdim diyen sevdiğini yaralar mı?
Düşünmeden, koşmadan sevgisi uğruna
delicesine
nefes nefese
duyar mı sükuneti?
Yaralı
sessiz ve
bir o kadar vurgun
Nereye kadar gider bu halle?
Fazla uzağa gitmiş olamaz! Yakalamalı
onu
tekrar
Tekrar! Hadi! Koşmalı!
Durmamalı!
Aman Allahım!
Bu bu
bu da ne! Bu bileklerine kelepçelenmiş
pranga da nerden çıktı
nasıl oldu
demeye kalmadan
bitmiş mi herşey!

Bitivermişti!

Yazık olmuştu

hem de çok... :'(

5 Eylül 2009 Cumartesi

AŞK HER DEM TAZEDİR

Ö.Tuğrul İNANÇER

Tû megû bedân şehbâr nîst

Bâ kerîmân kârhâ-yı düşvâr nîst

Azîz dostlar, eskiden Mesnevi derslerine bu beyit okunarak başlanması âdeti varmış. Beyit, Mesnevi-i Şerifin 219. beytidir. Çok müjdeleyici ve çok ümit verici mânâlar taşıyan bu beyitte şöyle deniyor: O şahın huzuruna çıkmak için bize izin verilmemiştir deme. Çünkü kerîm olanlarla, ikram sahibi olanlarla iş yapıp kâr elde etmek zor değildir.

"Hakk'a ulaşmaya çalışmak boşuna gayrettir. Nasıl olsa ulaşamazsın. İyisi mi yat, tembelliğine bak!" diye insanı devamlı kandırmaya çalışan şeytanın bu aldatmalarına karşı Hazret-i Mevlânâ diyor ki: "İkram sahipleri ile iş yapıp kâr elde etmenin kolaylığını biliyorsun, Allah ise Ekramü'l ekremîn'dir. İkram edicilerin en ikram edicisidir. İkram sahiplerinin en yücesidir. O buyurmadı mı: 'Bana bir adım atana Ben on adım atarım. Bana yürüyerek gelene Ben koşarak gelirim.' Öyleyse huzura çıkmaya izin yoktur ümitsizliğine düşme ve aşkı seç, ki bütün peygamberler de öyle yapmıştır."

Aşk-ı ân bükzin ki cümle enbiya

Yaftent ez aşıkı o kâr u keya

Aşk yolunu seç. Bütün peygamberler ve o peygamberlere uyanlar gibi ki ancak ve ancak onun aşkı ile sadece kazanç sahibi, Allah katında makbul olma yüceliği elde edilir.

Aşk zinde der revân u der basar

Her demi bâşed zi gonce tâzeter

Aşk her an ruhta da gözde de tazeliğini korur, hiç eskimez. Aşkın tazeliği gül bahçesindeki goncaların tazeliği gibidir. Beyitte deniyor ya: "der ravan u der basar" "Aşk ruhta da gözde de her an tazeliğini korur." Bundan şu mânâ anlaşılmalı: Göz, ruhun penceresi gibidir. Ruh, göz penceresinden bakar ve bütün yaratılmışlarda yaratıcının güzelliğini ve kudretini seyreder. Sonra döner 'Severim her güzeli senden eserdir.' sözleriyle eserde müessiri, nakışta nakkaşı bulur, görür. Allah her an yeni bir yaratmada ve yeni bir hâlde tecelli etmededir. Sûre-i Rahman'daki "Külle yevmin hüve fı'ş-ş'en" âyeti bu gerçeği bildirmede. İşte bu her an yenilik, Hazret-i Mevlânâ'nın sözünü ettiği her an tazelik demektir. Aşkın gözde tazeliği yaratılmışlar hakkında, ruhta tazeliği ise Yaratıcı hakkındadır. Göz fânidir. Ruh bakîdir. Fânilerin aşkı da fânidir, bakîlerin aşkı da bakîdir.

Zanki aşk-ı mürdegân payende nist

Zanki bürde suyima ayende nist.

Ölülerin ve öleceklerin, yani fâni olanların aşkı kalıcı olmaz, çünkü ölü bizim yanımızda olmaz. Farsça'daki 'zinde' kelimesi her ne kadar 'diri' mânâsına gelir ise de bu dirilik lâlettayin, ölünün karşıtı olan dirilik değildir. Hayatiyeti muhafaza etmek mânâsını taşır. Onun için aşkta böyle bir hayatiyet vardır. "Aşkı olmayanlar bizim yanımıza gelemezler." diyor Hazret-i Mevlânâ. Çünkü kalıcılık, beka ancak aşktadır. Neden? "Aşk ehli ölmez/ Yerde çürümez/ Yanmayan bilmez ateş-i aşka." "Biz âşığız, biz ölmeyiz. Çürüyüp toprak olmayız. Karanlıklarda kalmayız. Bize leyi ü nehâr olmaz." "Yunus öldü deyu sâlâ verirler, ölen hayvan imiş âşıklar ölmez."

Seyvid Nesimi, Seyyid Nizâmoğlu ve Koca Yunus'un sözleri bunlar.

Bu büyüklerimizi bu yol göstericilerimiz, bu yol aydınlatıcılarımız hep aynı şeyleri söylüyorlar, bizi uyarmak ve uyandırmak için. Bunlar sizin bilmediğiniz şeyler değil. Beraberliğimize vesile olsun, gerçekliğin tekrarından doğan güzellikleri ve hazları paylaşalım, özellikle de Hazret-i Mevlânâ'nın sözleri ile dillerimizi ve gönüllerimizi süsleyelim diye bunları tekrar ettik.

Mesnevi derslerine, sohbetlerine o beyitle başlandığını arz etmiştik. Her başlangıcın bir sonu vardır. Başlangıçtaki geleneğe uyarak o beyti okuduk ve eski bir geleneği yerine getirdik. Bu eski geleneğin bir başka veçhesi daha var, bir âdet daha var: Mesnevi sohbetleri biterken şu dörtlük okunur:

İnçunîn fermâyed Mevlânâ-yi mâ

Kâşif-i esrâr-hâ-yi Kibriya

İn ne necmest u ne remlest u ne hâb

Vahy-i Hakk vallahu a'lem bi's-savâb

İşte böyle buyurdu bizim Efendimiz Mevlânâ, ki o, Yüceler Yücesi'nin sırlarını bilen ve açıklayandır. O sırların keşfedicisidir. Onun bu sözlerini; astroloji veya fal sözleri yahut uyku hâlinde söylenmiş sözler sanmayınız, öyle değildir. Olsa olsa Hakk'in bir vahyidir, Allah her şeyi en iyi ve en doğru bilendir.

İşte, Mesnevî sohbetleri böyle bitirilirdi. Buradaki "Vahy-i Hakk" sözü bazı yanlış anlamalara sebebiyet vermiştir. Vahiy kelimesinin sözlük anlamı 'Allah'tan gelen haber' demek. Özel anlamı ise Allah'ın Cebrail Aleyhisselâm vasıtası ile peygamberlerine gönderdiği, kullarına tebliğ edilmek üzere olan özel haberlerdir. Ve bu anlamı ile, yani özel anlamı ile vahiy bitmiştir, çünkü Hâteme'n-Nebiyyîn Muhammed Mustafa (s.a.v.) peygamberlerin sonuncusudur. Kur'ân'ın ifadesi ile "Hateme'n-Nebiyyin" nebilerin sonuncusu ve en yücesi ve nebîlik müessesesinin mührü, Ondan sonra peygamber gelmez. Burada bir incelik daha var. Bildiğiniz gibi peygamberlik görevi ile, o yüce görev ile görevlendirilen yüce kişilerin görevi iki türlü izah edilir. İtikat, inanış bakımından hiçbir ayrılık olmamasına rağmen bazılarına 'Nebî' bazılarına 'Resul' denir. Resul, itikatta değil ama amelde ve hükümler bakımından yeni bir tebliğ, emirler zinciri sunan peygambere, Nebî ise daha önceki bir peygamberin tebliğini aynen yineleyen, tekrarlayan peygambere denir. Ancak ve ancak Resul-i Ekrem Efendimiz, hem Hazret-i İbrahim'in dininin hükümlerini tekrarladığı hem de yeni hükümler tebliğ ettiği için ancak Zât-ı Seniyyeleri hem Nebî hem Resûl'dür. Yine aynı şekilde zâtına mahsus olan özelliklerden biri de, burada ikili olmak bakımından arz ediyorum, 'ResüIü's-sakaleyn', olmasıdır. Hem insanlara hem cinlere Peygamberdir. Peygamberlik müessesesinin bittiği anlatılan âyette "Hâteme'n Nebiyyîn" denmekle "Artık bundan böyle değil Resul. Nebî bile gelmeyecektir." mânâsı anlaşılmalıdır. Yoksa Nebî gelmez ama Resul gelir diye anlamak, anlamamaktır. Yani vahyin özel mânâsı ile artık kesildiğini kabul etmemek, İslâm hudutları dışına çıkmak demek olur. Ancak sözlük anlamı ile Allah'tan gelen haber mânâsı devam etmektedir. Nasıl şeytanın iğvâsı, kandırması, kalbe vesvese vermesi kıyamete kadar devam edecek ise saf sinelere, parlak kalplere, yüce kişilere Allah'ın ilhamı da aynen devam edecektir. Mesnevî'nin sonunda okunması âdet olunan dörtlükteki ifade "Vahy-i Hakk" yerine "İlham-ı Hakk" olsa idi bu münakaşalar olmazdı. Olmazdı ama Mesnevî'deki ilâhî gerçekler ve Hazret-i Mevlânâ'nın yüceliği de tam mânâsı ile anlatılamamış olurdu. Buradaki Vahy-i Hakk kelimesini İlhâmât-ı Rabbânî, Allah'ın lütfettiği doğuşlar olarak doğru anlamalıyız. Gayrisi yanlıştır, iftiradır. Hazret-i Mevlânâ, Hakk'ın lütfü ile Hakkın hakikatini anlatmıştır Mesnevî-i Şerifinde.


Bad ez-vefât zî türbet-i mâ der zemîn-i mecûy

Der sînehâ-yı merdûm-ü arif mezâr-mâst

Ölümümden sonra benim kabrimi yerlerde arama, benim mezarım arif kişilerin gönlündedir.

Bu büyük Allah dostunun, Allah velisinin velev ki bir tek sözünü gönlümüzde yaşatabilmek bizim için ne büyük mutluluk kaynağıdır. Çünkü bir tek sözünü diyebiliyoruz, hepsini anlamak mümkün mü?

Mî-reved bî ruy-i pûş ân âfitâb

Fart-ı nûr-i ost rûyeş râ nikâb

Güneşi hiçbir perde kapatamaz. Güneşin kendisinin nurunun parlaklığı, göz kamaştırır da öylece kendi parlaklığı kendisine gölge olur. İşte bu sebepten hepsini anlamak mümkün değildir. İşte biz, güneşten zerre, deryadan damla, harmandan tane kadar Mesnevi'den konuştuk. Az, çoğun yol göstericisidir. Azlığa bakmamalı, gösterdiği yola bakmalıdır. Zaten olgunlar için çok söze de hacet yoktur.

Der-ne-yâbed hâl-i puhte hîç hâm

Pes suhen kûtâh bâyed ve's-selâm

Pişmemişler, ham olanlar olgunların, yetişmişlerin halinden hiç anlarlar mı? Öyleyse sözü kısa kesmek lâzım, vesselam.

Hoş kalın, hoş olun, hayırla görüşelim efendim!

Leyla Değilim

 Leyla değilim dost, lakin çağırırsan çöllere gelirim. Sana yalan halde gelmem, toplarım özümü yalın halde gelirim. Kapıyı çaldığımda kim o ...