29 Ağustos 2007 Çarşamba

DUA

ومن هذه الأسماء ما يأتي:

الله الأول الآخر الظاهر الباطن
العلي الأعلى المتعال العظيم المجيد الكبير السميع البصير العليم الخبير الحميد العزيز القدير القادر المقتدر
القوي المتين الغني الحكيم الحليم
العفو الغفور الغفار التواب الرقيب
الشهيد الحفيظ اللطيف القريب المجيب
الودود الشاكر الشكور السيد الصمد
القاهر القهار الجبار الحسيب الهادي الحكم القدوس السلام البرُّ الوهاب
الرحمن الرحيم الكريم الأكرم الرءوف
الفتاح الرازق الرزاق الحي القيوم
الرب الملك المليك الواحد الأحد
المتكبر الخالق الخلاق البارئ المصور
المؤمن المهيمن المحيط المقيت الوكيل
الكافي الواسع الحق الجميل الرفيق
الحي الستار الإله القابض الباسط
المعطي المقدم المؤخر المبين المنان
الولي المولى النصير الشافي مالك الملك
جامع الناس نور السماوات والأرض ذو الجلال والإكرام
بديع السماوات والأرض

23 Ağustos 2007 Perşembe

VEFALI KİMSE VAR MI?
Kalkayım, gideyim, dünyayı gezeyim;
Dünyada acaba vefalı kimse var mı, arayayım.
İnsan nadir oldu, onu nerede aramalı;
Aramakla bulunacaksa, bir arayıp bakayım.
Ben arzularımı buldum ama bir insan bulamadım;
Eğer bir insan bulursam, yüzüne bir bakayım.
Vefa kıtlaştı, dünya cefa ile doldu;
Vefa acaba kimde vardır, ondan biraz isteyeyim.
Eğer bir vefalı, cömert insan bulursam,
Onu sırtımda taşıyayım, gözüme süreyim.
Eğer ben bir vefalı insan bulamazsam,
Yabani hayvanlar ile birlikte ömür süreyim.
Ya da vahşi olup, çöllerde koşayım;
İnsanlardan uzaklaşarak, dünyadan gideyim.
Dünyayı bırakarak, nehir gibi akayım,
Daha da olmazsa, kasırga gibi göklere yükseleyim.
Ey Rabbim, sıkıntı içindeyim, vefasızlara rastladım;
Vefalı acaba kimdir, ona canımı feda edeyim.
İnsanın ismi kaldı, insanlık kayboldu;
Bu insanlık nereye gitti, arkasından gideyim.
Aradım, dünyada candan bağlı bir insan yoktur;
Vefasız kimselere nasıl gönül bağlayayım.
Kimi sevdim ise, onu sevgili canım gibi tuttum;
Fakat ondan da cefa geldi, artık kimi seveyim.
Kime gönül vermeli, derdi kime açmalı;
Ben şimdi gamlıyım, biraz içimi dökeyim.
Dost ve ahbaplarımda ben sadakat bulamadım;
Kardeşim yabancı gibi duruyor,ona nasıl açılayım.
Tuz, ekmek hakkını gözeten var mı;
Ben onu altın, gümüş ve gevhere gark edeyim.
Konu-komşu, sevinç ve keder arkadaşı nerede;
Ona her şeyimi vereyim, evimi bile terk edeyim.
Arkadaş ve dost diye itimat edilecek kim var;
Ben onu bey yapıp, kendim ona kul olayım.
Halk neden bozuldu, niçin iyi adetleri bıraktı;
Hangi zamana rastladım, nereye gideyim.
Esef ederim, ben fenayım;
Fakat vefalı insanlar nerde, onları medhedeyim.
Onların koydukları iyi adet ve kanunları;
Bugün göreyim de, ben de sevineyim.
Eğer böyle değilse, iyi adet ve kanunları va'zetsinler;
Halim insanlar başköşeye geçsin, küstahları kovayım.
Bütün iyiler gitti, iyi adetleri de beraber götürdüler;
Burada insan artığı kaldı, iyileri nasıl bulayım.
Bu insan kılığında dolaşanların hepsi adam ise,
Evvelkiler melek mi idiler; ne bileyim.
Onlar gitti, ben bunlar ile kaldım;
Nasıl hareket edeyim, onlarla nasıl bağdaşayım.
Onlar akrep gibi sokarlar, sinek gibi kanımı emerler,
Köpek gibi havlarlar; hangisine yetişeyim.
Ben artık usandım, küstahlar arasına düştüm;
Her gün pişmanlık içinde bütün yükü nasıl taşıyayım.
Dünyanın bütün cevr ve cefası bana gelmesin,

Küstah ve kaba insanlardan uzak olayım.

Ey Rabbim, Peygamberimizin didarını bana nasip et;
Bir de onun dört arkadaşının yüzlerini göreyim.
Yusuf Has Hacib'den





Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisde şöyle buyuruyor: ''Eski salih şahsiyetler, öncelikle giderler; geriye ise, sadece Allahın hiç önem vermediği hurma ve arpa döküntüleri kalır'' (Buhari,rikak9)



21 Ağustos 2007 Salı

SANA MUHTACIZ EFENDİM

Meth ve sena makamında, her şeyin sahibi seni: “Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzerindesin.” Sözüyle övdüğü ey Allah’ın elçisi!Hangi hitap, söz, şiir, name, methiye senin özelliklerini, güzelliklerini layıkıyla ifade edebilir ki...
Gerçek hayatta mükemmellik için insanın aradığı niteliklerin kendisinde toplandığı mükemmel bir insan ve benzersiz bir eğitimci, eğitimdeki metodu Allah’ın dini olan bir eğitimci, “Beni Rabbim eğitti ve eğitimimi güzel yaptı” diyen Nebiler Nebisi!Sen ki hidayetinle, sözlerinle, hareketlerinle, hayatınla, işaretinle, sana uyanlar için bir nur ve bir lidersin! Sana muhtacız. “Andolsun ki, sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın rasülü en güzel örnektir.” (33 Ahzab,21)İnsan, huzur ve mutluluk içinde yaşamak için senin hidayet ve yol göstericiliğine ne kadar muhtaç. Senin tebliğinle, barış ve esenlik, huzur ve saadet dini olan islamiyet ile tanıştı insanoğlu. Karanlıklar aydınlanıverdi. Sevgi, şefkat, adalet, din kardeşliği, inancı egemen kılan yeni bir dünya, yeni bir toplum düzeni kuruldu.
Sen ki bizim öncümüz ve rehberimizsin.
Seni tanımak ne büyük şeref, ne büyük saadet!Senin yolunda olmak ne mukaddes! Sana muhtacım...
Sen ki elçilik görevini, ilahi mesajı açıklama, beyan etme sorumluluğunu yüklenmiş ve bunu maddi manevi herhangi bir karşılık beklemeden yapmıştın.
Sen ki senden önceki nebi ve Rasüller gibi masum ve Allah’ın korumasıyla mahfuzsun. Sana muhtacız...
O’nun kulu ve bütün Peygamberlerin sonuncususun.
Doğruluğun, güvenirliğinin yanı sıra yaradılışının bir başka özelliği oldukça uysal, çok yumuşak huylu, sabırlıydın ey Nebi! Kimseyi incitmedin, incitmezdin de bu huyunla... Alçak gönüllü, zengin fakir ayrımı yapmazdın.. Sana muhtacız!
Cesaret, metanet, fedakarlık, dayanışma, tevekkül, gayrette benzersizdin. Seni seviyoruz ve sana muhtacız efendim. Alemlere rahmet olarak gönderildin. Bize bir müjdesin.
Rebiül evvel ayının 12. gecesi dünyamızı şereflendirdin. İyi ki doğdun efendim. Bizi şereflendirdin. Evlerimize, gönüllerimize doğdun, gönüllerimizi şereflendirdin. Seni tanımak ne büyük şeref!İşte senin hayatından ve hayatının nurundan faydalanmak, hidayet kokusundan koklamak, feyiz ve lütuf kaynaklarından kana kana, yudum yudum içmek üzere kapında duruyoruz. Sana salat ve selam getiriyoruz. “Allah’ım, Ey Rabbim, Peygamber’in Mustafa’nın (s.a.v.) ve Rasülün Murtazanın mübarek makamı ve menzili hürmetine seni görmekten ve senin sevginden uzaklaştıran her türlü vasıftan kalbimizi temizle.”
Ey Celal ve Kerem sahibi Allah’ım, O’na kavuşmayı arzu ederken, O’nun cemaati ve sünneti üzerine iken bizim canımızı al. Allah’ım! Efendimiz, sahibimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.), O’nun ailesine, ashabına salat eyle ve O’na bütün selamet yollarını ve kapılarını aç.” Amin.

17 Ağustos 2007 Cuma

NE OLUYOR BİZE ?

Ne oluyor bize? Yıllarca akan suya baktık. Arazilerimiz kuraklık ve susuzluktan çatlarken yağmur duasına çıkmayı tercih ettik. Biz yağmur duası yaparken biraz ötedeki nehirlerimiz, çaylarımız derelerimiz şırıl şırıl akıyordu. Aklımız başımıza geldi barajlar yaptık, göletler oluşturduk fakat neden sonra. Elin adamı çölde buğday yetiştirip ekmeğini yerken biz hayret etmekle yetiniyoruz.
Elimizdeki değerlerin kıymetini bilemiyoruz. Bütün bunlar yetmezmiş gibi israfta da rekor seviyelere ulaşabiliyoruz. Ülkemizde israf edilen günlük ekmeğin ortalama seksen ila yüz bin kişinin ihtiyacını karşılayacak miktarda olduğu söylendiği zaman önce ürperiyor biraz sonrada unutuveriyoruz. Çok çabuk unutan, hatta unutkanlığını bile unutan bir toplum haline geldik. Nedense hep sonradan geliyor aklımız başımıza. Kazalara kurban vermeden tedbir almıyoruz. Genetik yapımızda mı var bu davranışımız bilemiyorum. İnsanlar içinde bu böyle. Ölmeden evvel sahip çıkmıyoruz kimseye. İnsanın ölüsüne dirisinden daha çok değer veriyoruz. En çok kullandığımız kelimelerin başında "Keşke" geliyor. Bu yüzden olacak ne ağladığımız belli ne de güldüğümüz. Sanki koro halinde aynı tekerlemeyi kullanıyoruz. “Eh! Yaşayıp gidiyoruz işte.” En ciddi mes'eleleri salladığımız gibi hayatı bile sallamayı tercih ediyoruz. Hep sıfırı tükettikten sonra geliyor aklımız başımıza. Kalanını da bitirmek için “Son pişmanlık fayda vermez” deyip basıyoruz altımızdaki iskemleye tekmeyi. Oysa kullanmasını bilen için son pişmanlığın bile fayda vereceğini bir kez olsun düşünmüyoruz bile. Yediğimiz tokadın hesabını, tokadı atandan soracağımıza bir tokatta yanıbaşımızdakine sallayıveriyoruz. Herkes gücü yettiğine saldırıyor. Sonra, ne şairin yeni yazdığı bir şiiri, ne yeni çıkan bir kitap ne de bir mucidin yeni icadı…Adeta ilgilendirmiyor bizi. Oysa onlar için kaç gece uykusuz kalmışlar hatta zamanı bile unutmuşlardı. Kimin umurunda bunlar. Varsa yoksa çıkar ve menfaat. Para üzerine kurulu bir düzen. Filmlerin, dizilerin bile konusu para üzerine kurulu. Bugün toplumda bu anlayışın yaşı yedilere kadar inmiş durumda. dikkat edelim böyle bir anlayışın hakim olduğu yerde idealist insanın yetişmesi oldukça zordur. Para elbette önemlidir. Bırakınız dirilerin paraya olan ihtiyacını ölü bile parasız defnedilemiyor. Fakat her şey para olmamalı değil mi? Bütün bunlar toplumda ikiyüzlü insan sayısını artırıcı sebeplerin başında geliyor. İstediklerini elde edinceye kadar eğilen zayıf insanlar, emellerine ulaştıktan sonra bunun bedelini söz sahibi oldukları insanlardan çıkarı-yorlar. Böyle mi olmalıydı? Layık olmadan sahip olmaya çalışmazdık.
Layık olduğunda bile görev istemeyi kendine zül sayan verildiğinde ise kendini liyakat terazisinde yüzlerce defa ölçüp tartan bir anlayışın temsilcileriydik. “İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın” düsturuyla hareket ediyorduk. Ahde Vefayı satırlardan önce gönüllere yazıyorduk. Yaşayanlar bilirler ki daha düne kadar bizim dedelerimiz çek senet nedir bilmezlerdi. Sözleri hem çek hem de senetti. Bugünkülerin bakkaldan veresiye kibrit bile alamadıkları dünyada onlar bir selamları ile bugünün milyarlarca liralık malını alabilirlerdi. Güven ve itimat sağlam idi. Bir sözleri ile iş yapanlar mahkeme kapısı nedir bilmezken, bugün dosyalar çek senet hacizleri ile dolu.
Unutulmamalı ki cüzdan seslerinin vicdan seslerini bastırdığı bir dünyada insanlar enkaz toplamakla meşguldürler. Kimbilir belki de bu yüzden kırık teli sazımızın. Akordumuz bozulmuşsa, düzen tutmuyorsa sazımız, elbet bir nedeni vardır. Avrupa'ya giden işçilerimizden çok dinledim. Sonra karara vardım ki Avrupalı komşu elinden çorba içmenin tadını bile oraya giden işçilerimizden öğrenmiş. Bir elmanın yarısını paylaşmayı, derdi bölüşmeyi… İşte akord böyle kuruluyor dünyada. Demek isteriz çalışkanlığın, iyiliğin timsali bu millet emperyalist büyülere kapılmamalı, özünde var olanı yaşatmanın mücadelesini kıyamete kadar vermeye devam etmelidir.
Yaşananlar karşısında “Ne oluyor bize” demeye hakkımız yok mu?
Ahmet Seven

Hep Seni Tesbih Eder

Tatlı esen rüzgarlar,
Çağıldayan ırmaklar,
Vızıldayan arılar,
Hep Seni tesbih eder.
Hıçkırdıkça bebekler,
Ağaçlarda meyveler,
Devrildikçe gövdeler,
Hep Seni tesbih eder.
Rahmetini umanlar,
Cehennemden korkanlar,
Cennet aşkı olanlar,
Hep Seni tesbih eder.
Tevbeye yönelenler,
Her kendine gelenler,
Dağ, taşta yürüyenler,
Hep Seni tesbih eder.
Tetik çeken parmaklar,
Vızıldayan kurşunlar,
Şehidden akan kanlar,
Hep Seni tesbih eder.
Suda yüzen gemiler,
Yerde giden binekler,
Demir, tunç tüm madenler,
Hep Seni tesbih eder.
Aşkla dolu gönüller,
Bahçelerde bülbüller,
Seherlerde müridler,
Hep Seni tesbih eder.
Gece kıyam duranlar,
Gündüz saim olanlar,
Şehid olmayı umanlar,
Hep Seni tesbih eder.
Gözden düşen damlalar,
Hamd tesbihli kalemler,
Yerde gökte olanlar,
Hep Seni tesbih eder.
Adem Kargülü

Sevseydin....

 Sevseydin gelirdin.